Şair
Kapıları
Ahmet
Ada
Adil
Okay, çeşitli kentlerde sergilediği “Şair Kapıları” sergisini kitaplaştırdı.
(Ütopya Yayınevi, Nisan 2015). Böylece, fotoğraf ve şiir buluşmasının
estetiksel zenginliği kalıcı ve görünür kılındı. Fotoğraflar, Asya’nın,
Afrika’nın, Avrupa’nın, Ortadoğu’nun çeşitli ülkelerinin kentlerinde, kavimler
kapısı olan Anadolu’nun kadim uygarlıkları barındıran kentlerinde, Flistin’de,
Mısır’da, Antakya’da, istasyonlarda, garlarda, bir kültürün nesneleri olarak
fotoğraf karesine dönüşerek belgesel bir nitelik kazandı. Kentlerin tarihsel belleği olarak “Şair Kapıları” kitabında yer
aldı.
Kapılar,
yoğun emeği, alın terini, tarihi çağrıştırır. Kapıların şiirle buluşması ise
metaforik bir düzlemde buluşmadır. Bazı şairler, önündeki fotoğrafın
imgeleminde yarattığı uyarılarla, bazıları da kapı imgesinin zenginliğiyle şiir
üretmişler. Kimileri birkaç dizeyle, kimileri ise bir ‘yapı’ bütünlüğüyle yer
alıyor kitapta. Şiirlerde, imgenin
uçsuz bucaksız derinliği okunabiliyor. Şairlerin, istek ve arzuları da
okunabiliyor: “mor sümbüllü kapı önü istiyorum / leylaklardan labirent, / kucak dolusu
karanfil, / vazoda mimoza istiyorum” diyor Yaprak Öz. Turgay Fişekçi, “bütün yaz kapılarda durdu ayakkabılarım /
gölgen üzerimde döndü durdu bütün yaz” derken aşkı dolayımlı olarak ifade
ediyor. Kenan Yücel, “kör bir kapıdan
geçiyor gölgem / bakıyor sonsuzluğuna yaşamın” diyor. Kenan Yücel de kapı
imgesiyle, geriye dönüp çocukluğuna bakma olanağı buluyor. Gökçenur Ç. İse, “seninle kapı ve kapının altından atılan not
gibiyiz” diyor.
Şairlerin,
fotoğrafın çağırdığı imgelerle şiir üretmesi şaşırtıcı zenginliktedir: “içindeyim imgesi büyük denizin / kapıları
var çift kanatlı / açılıyor dara düşen insana / ışıklı imecesi”. İnsanın
geleceğini özgürlüğe açılan kapı imgesiyle aktaran şairin dizelerinde dünya
görüşü de ütopyası da okunabiliyor.
“Şair
Kapıları”ndaki şiirlerde, fotoğrafla bire bir örtüşme aramak boşunadır. Şair,
doğal olarak, kapının onda uyandırdığı imgeyi sözcüklerle kuruyor. Fotoğraf,
vizör, göz ve nesne arasındaki ilişkiden ortaya çıkıyor. Mekân ve zamanın bir
ânı kareye alınıyor. Her iki sanatsal alanın oluş ve yapılandırılışı çok
farklı. Şair, fotoğrafın onda esinlediği, onda gördüğü şeyleri sözcelendiriyor.
İmgelere dönüştürerek ses ve anlam olarak yeniden üretiyor. Fotoğraf ise
ifşadır. Susan Sontag fotoğrafın modern
bir ifşa olduğunu yazmıştı. Dil nasıl yalanı da doğruyu da taşıyabiliyorsa,
fotoğraf da öyledir. Şu söylenebilir: Zaman ve mekân içindeki geçici ve uçucu
görüntülerin bir ânda yakalanması, dondurulması. O ânın biricikliği bir daha
yakalanamaz. Şiirle karşılaştırıldığında, şiir sözcüklerin, sözcelerin, şiir
tümcelerinin, imgenin çağırdığı görüntülerin, durumların, anlamlandırılmasının,
kişilerin algılarına göre değişen, ses ve anlam olarak örgütlenen bir yapıdır.
Fotoğrafla şiir arasındaki farklılıklara karşın, Adil Okay’ın “Şair Kapıları”
kitabında buluşmaları tesadüf değildir. Kurgu ve görüntü olarak ortak noktada
buluşuyorlar. Fotoğrafik kurgu ile sözcükler arası ilişkiden doğan görüntü
farklı malzemelerle oluşsa da, ikisi de
bir şeyi anlamlandırmaya ya da ifşa etmeye yöneliktir. Bazen bir fotoğraf
insanın belleğinin almayacağı bir vahşeti açığa çıkarır ve ifşa eder. Şiir ise
“başkalarının acısını” dile getirir. Adil Okay’ın “Şair Kapıları” kitabı,
görsellik ve duyarlık bakımından iç içe geçerek kaynaşan, bu kaynayıştan doğan
şiir ve fotoğraf birlikteliğinin hazzını yaşatıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder