12 Ağustos 2011 Cuma

ÇAĞDAŞ ŞİİR İÇİN POETİKA
AHMET ADA

“Felsefe, şiir gibi kurulmalı.” diyor Wittgenstein. Bu ifadeden hareketle, bir anlatım biçimi olarak şiirin önemini vurguladığını söylemek mümkündür. Şiirin bir bilgi biçimi olduğu bilinir: Şairin doğayı, toplumu, insanı, bildiklerinden deneyimlerinden [hayat tecrübesinden] hareketle tanımladığı ve bilinçle dönüştürdüğü söylenebilir. Bundan dolayı şiirin kendiliğinden ve saf olmadığı gerçeği ortaya çıkar. Şair, bilinç içeriğine göre, dünyadan algıladıklarını imgeleminde imgelere dönüştürerek ifade eder. Sözcükler, şiir tümceleri, imgeler, söz sanatları, dizeler şiir bilgisiyle şiire dönüşür. Şair, alışılmadık bağdaştırmalar, dilsel sapmalar yaparak şiir kurar. Neyi ifade edeceğini tasarlayışı kadar nasıl ifade edeceğini de düşünür. Şiirsel dilin işlevselliğini gözetir. Şiir, sonuçta, okurla bir iletişim kurar.

Eğretileme [metafor] söz sanatlarının ana omurgasıdır. İmge, değişmece [mecaz], benzetme gibi söz sanatları eğretilemeye dayanır, onun değişkenleridir.

Çağdaş şiir söz konusu olduğunda şu söylenebilir: Çağdaş şiirde sözcük kendi değeriyle var olur. Gücünü ‘bağıntılardan’ almaz, kendi değerinden alır. Bu ne demektir? Sözcük, düzyazıdaki konumundan çıkmıştır. Kendi içinde, kendi için değer kazanmıştır. Barthes, çağdaş şiirde sözcüğün bağıntılarından koparak özerkleştiğini görmüştür. Çağdaş Türk şiirinde de sözcük özerk bir konumdadır. [Sadece klasik şiirden modern şiire geçişte sözcüğün konumu ‘yer gösterici’ niteliktedir.]

Çağdaş şiir, okurla iletişimini ona bir şeyler söyleyerek kurar. Ama o bir şeyler söylemeyi de söyleme biçimini önceleyerek yerine getirir.

İmge, “İnsanın özü toplumsal ilişkilerinin bütününe eşittir” diyen Marx’ı doğrulamalıdır. Şiirde bütünsel imge insanî değerleri öne çıkarmalıdır. Tarih, mitoloji, uygarlık, insanın var olma sorunu, başkalarının acısı çağdaş şiirin konusu olurken, insanın özü de şiirin düzlemi içinde yer almalıdır.

İmgenin görselliği, iç müzik gibi şiire ait öğeler şiir dilinin işlevselliğini tamamlarken, şiiri kuran anlamlardır aynı zamanda.

Çağdaş şiir bize, bilineni, görüneni değil, bilinmeyeni, görünmeyeni göstermelidir.

Söylemem gerek: “Nesnel Bağlılaşık” [Objective correlavine] kavramlaştırması çoğu zaman “nesnel karşılık” olarak algılanmaktadır. Nesnel bağlılaşık şiirin nesnesiyle doğrudan ya da dolayımlı olarak kurduğu ilişki değil, şiirin dil dışıyla, şiir dışıyla kurduğu ilişkiler bütünüdür. Bu bir tarih olabilir, olaylar, olgular zinciri olabilir. Şiirin yüzey yapı + derin yapı diyalektiği içinde derin yapının kurduğu, dil dışı, şiir dışı ilişkiler bütünüdür. Şiirin gerçeklikle kurduğu ilişkiyi sahici ve içten kılar, şiiri zenginleştirir. Çağrışımlar zinciridir. Şiirimizde “Madımak” sözcüğünün gönderdiği olaylar zinciri gibi. Çağdaş şiirde sözcükler, im’ler, imgeler hermeneutik düzeye akarken “nesnel bağlılaşık” kurulur.

Söylemem gerek II: Benim felsefeyle ilişkim imgeler yoluyla olmaktadır. Felsefe ayrı bir söylemdir, şiir ayrı bir söylem. Şair şunun bilincinde olmalıdır: Her “hikmetli” söz şiir değildir. Şiir ayrı bir bölgedir, ayrı bir dizgedir, ayrı bir biçimselliktir.

Söylemem gerek III: Ne zaman yazacağız ölümü, acıları, cinayetleri, özgürlüğü, aşkı, sevinci, kardeşliği, barışı, emeğin soyut emek oluşunu? Şiirin dili insanın temel sorunsallarını, değerlerini yansıtmaya yetmiyor mu?

Şiirin kimyası zihinde, imgelemde oluşur: Şairin öznel dünyası ile nesnel dünyası zihinde toplanır. İmgelem, imgeler hâlinde, sözcükler, kümeler, dizeler olarak onları örgütler. Bütün algıladıklarımızın imgelemde dönüşüme uğraması şiire giden yoldur. Bunun “yapıntısal” niteliği ortadadır. “Yapıntısal” işlev dille, şiir diliyle tamamlanır. Sözcükler, dizeler uçuşur ve bir “yapı”ya dönüşür. “Şiirsel yapı”, şiirin bütün öğelerinin [ses + anlam] toplamıdır.

Günlük dilde kullanmadığımız alışılmamış bağdaştırmalar çağdaş şiiri zenginleştirici özellikler taşır. Mantık dışı, yadırgatıcı özellikleriyle alışılmış bağdaştırmalardan ayrılırlar. Alışılmamış bağdaştırmalar seçtiğimiz göstergelerin birleştirme ekseninde zihnimizde yeni tasarımlar uyandırmasıyla gerçekleşir. Okurda da çarpıcı anlam birimleri oluşturur. Şair, bu dilsel olaya sık sık başvurarak anlam demetlerini derin yapıya taşır. Attillâ İlhan’ın bir dizesini yazayım: “içimde yorgun bir saat çalıyor”. Bu dizedeki yorgun bir saat bağdaştırması alışılmamış bir özelliktedir. Çünkü insana özgü bir özellik olan yorgunluk nesneye aktarılmıştır. Dikkat edilirse bu tür bağdaştırmalar dilbiliminin konusudur. Alışılmamış bağdaştırmalar anlam kurucu nitelikleriyle öne çıktıklarında, şiirin bütünsel anlamını, yapısını oluşturan tamlayıcı birimlerdir. [Bkz.Ünsal Özünlü, Edebiyatta Dil Kullanımları ]. Tek başlarına ve bağlamlarından kopuk alışılmamış bağdaştırmalar yüzey yapıya hapsedilmiş olarak kalırlar. Bağdaştırılan tamlamaların işlevi çağdaş şiirde “yapı” kurucu olmalıdır. Şiirin iç bağıntılarını güçlendirici bir işlevsellikte…

Son olarak çağdaş şiir bütün öğeleriyle bir bütündür. Yoğundur, karmaşıktır, yüzey yapı da, derin yapı da anlamlı öğelerden oluşur.


Hiç yorum yok: