9 Temmuz 2009 Perşembe

MODERN ŞİİR İÇİN FRAGMANLAR IX

AHMET ADA

Şiir, Roman, Biçem, Biçim.- 2006 yılı, Türkiye’de ve dünyada insanlığın acı çektiği, katledildiği, ülkelerin işgal altında tutulduğu, sömürünün ve sınıfsal uçurumların alabildiğine arttığı bir yıl oldu. Küresel kapitalizmin Irak’ı işgali her gün yüzlerce insanın katledilişini getirdi. Irak’ın toprakları kan gölü haline dönüştü. Küresel kapitalizmin emperyalist karakteri vahşetin gündemden düşmediği bir ortam yarattı. Halkları, mezhep, din, dil, ırk ayrımı gözeterek birbirine kırdırma yöntemi bölgemizde en geçerli yöntemdir hâlâ.

Türkiye açısından küresel kapitalizmin etkisi, ekonomik, siyasal, kültürel alanlarda belirgindir. 2000 yılı sonrasında, kâr eden kurumların yabancılara satışı, basın ve medya üzerindeki baskılar, kültürel kanonun değer yitimine yol açan yayınları, sömürü ve talan düzenine eklemlenme çabaları olarak görülmelidir. Kısaca her alanda kurulan baskı, yıldırma, sindirme, sığlaştırma; demokrasinin ve dilin (Türkçenin) aldığı yaralar kolay kolay iyileştirilemeyeceğe benziyor. İktidarın cumhuriyet ve demokrasi düşüncesini gerileten ‘zihinselliği’ bütün alanlarda kendini hissettiriyor. Özgürlük, eşitlik, kardeşlik, adalet, demokrasi kavramlarının Postmodern düşünürlerce ‘meta anlatı’ olarak adlandırılıp tüketilmesi söz konusudur. Bu kavramların modernitenin temel kavramları olduğunu unutmadan bilimsel, siyasal, kültürel, teknik ve endüstriyel devrimlerin tamamlanmadan ‘küresel süreç’ başlamıştır. Geç kapitalizm ya da komprador kapitalizmi, eklemlendiği küresel kapitalizmin ufku içinde sömürü ve talan düzenini pekiştirmektedir. Ekonomik, kültürel, siyasal, teknik ve endüstriyel alanlarda küresel kapitalizme bağımlılık Türkiye’yi yaşanması güç bir ülke haline getirmiştir.

Küresel kapitalizme eklemlenme çabaları, onun kültürel kanonu üzerinden bir değişimi getirmiştir. Sanat ve edebiyat endüstriyel alanın tecimsel ürünü konumuna gelmiştir. Basın yayın endüstrisi, yazın dışı, tüketilmeye elverişli ürünleri yayımlayarak, yazınsal alanın geri plana düşmesini sağladı, sağlıyor. Emperyal kanon en acımasız işleyişini iç pazarda gösteriyor. Roman, Türkiye’de, tecimsel ortama atılan yazınsal tür oldu. Modern şiirin ve öykünün romana göre tecimselleşmediği, sığlaşmadığı; endüstri içinde, medyada, yazılı basında gündemden düşürüldüğü görüldü. Şiir ve öykü küçük ölçekli dergi ve yayınevlerinde, biraz da kendi içine kapanarak varlığını sürdürüyor. Bu gidişle, 2007 yılının da şimdiden bir roman yılı olacağını söylemek bir öngörü olmaz. Çünkü iç pazar, yazınsal nitelik aramaksızın romana yatırım yapıyor. Ve yazınsal ürünü değil, yazarı öne çıkarıyor. Eleştirinin çöküşü, gazete kitap eklerinin emperyal kanon doğrultusundaki kitap tanıtım yazıları eni konu metalaştırılmış bir edebiyatı gündeme taşıyor. Tarih ve geçmişin övgüsü biçiminde geliştirilen ve roman sanatına hiçbir katkısı olmayan, ‘kullan-at’ ilkesiyle okunan romanlar oluşturuluyor. Türkçe’nin kusurlu kullanıldığı bu romanlarda ‘biçimsizlik’ başat öğedir. Dil bilinci ise yerini bilinçsizliğe bırakmıştır.

2006 yılında, emperyal kanonun dışındaki nitelikli roman, direnç noktalarını yazınsal nitelikte ve biçimsellikte aramaktadır. Öykü, aşınmaya uğramadan biçimsel arayışlarını sürdürüyor. Şiir, gündelik politikanın estetiğe verdiği zararları görüp hayatı anlamaya ve anlamlandırmaya yol açıcı biçimde devam ediyor. Şiir, giderek ‘seçkin’ bir konuma yerleşiyor. Olağanüstü biçimde çeşitleniyor, dünya şiiriyle bütünleşiyor, dünyanın bundan haberi olmasa da.

Şimdiden, bir öngörü olarak söylemem gerekiyor: Modern şiir, huzursuz ve travma hali süregelen toplumsal ortamda kendine bir çıkış yolu bulabiliyor. Genç şairlerin kişisel poetikalar oluşturmasının bir nedeni de ekonomik, toplumsal, siyasal kriz halidir. Her alandaki kriz, şiirin estetiksel değer yitimini tetiklememiş, tersine, şairlerin şiire kapanmalarına yol açmıştır. Bir tür sığınma hali. Bu da, şiire duyulan özgüveni arttırmıştır.

Söylemek gerekir: Toplumumuzda sanata ve edebiyata karşı gösterilen kayıtsızlığı ortadan kaldıracak bir öneri öne süremiyorsam, sorunsallaştırılan şeyin yazın dışı alanları kapsamasındandır. Entelektüel birikimi olan yazar ya da şair, gerçeklikle roman ya da şiir arasındaki ilişkiyi, romansal ve şiirsel biçimle kurarak gerçeklik düzlemini dönüşüme uğratır. Gerçekliği romanın ya da şiirin gerçekliği yapar. Edebiyatın, çağın ruhunu dille biçimlendirerek yansıtması beklenir. Ama şiirin, romanın gerçekliği, salt çağın ruhunu yansıtmasından değil, onu sunuş biçeminden/biçiminden kaynaklanır.

Deliler Teknesi, Temmuz –S Ağustos, Sayı : 16

Hiç yorum yok: