AHMET ADA'NIN ŞİİRİNE BAKIŞLAR
( 40. Sanat Yılında Ahmet Ada’nın Şiiri ), 92 sayfa, Mart 2009.
Editör:Mustafa Günay
İçindekiler
Önsöz………………………………………………………………………….7
Sempozyum Bildirileri:
Prof.Dr. İ. Çetin Derdiyok
“Yitik Anka’da Ahmet Ada’nın Dili……………………………….8
Yrd.Doç.Dr. Mustafa Günay
Şiir ve Felsefe İlişkisi Bağlamında Ahmet Ada…………..32
Mustafa Emre
Ahmet Ada’nın Şiirlerinde Kentler……………………………..41
Yrd.Doç.Dr. Bedri Aydoğan
Şiir Okuma Duraklarında Ahmet Ada………………………….46
Arş.Gör.Sema Çetin Baycanlar
Ahmet Ada’nın Şiirlerinde İzlek
Tekrarları Bağlamında “Akdeniz”………………………………..58
Prof.Dr. A.Deniz Abik
Ahmet Ada’nın Sözvarlığı ve Dili Üzerine…………………...68
Ahmet Ada
Bu Daha Yeni Bir Başlangıç………………………………………...84
İletişim:
e-posta: oznefelsefesanat@yahoo.com
Ahmet Ada, 20 Mayıs 1947’de Ceyhan’da doğdu. Şair, yazar. İlk şiiri “Tabuttur Kitaplar” ve Hilmi Yavuz’un şiiri üzerine bir çözümleme denemesi olan ilk yazısı “Hilmi’nin Çocukluğu” 1966’da Soyut dergisinde çıktı. Şiirlerini ve yazılarını Yeni Dergi, Papirüs, Varlık, Gösteri, Adam Sanat, Milliyet Sanat, Islık, Yaratım, Kitap-lık, Le poete travaille, Yom, Heves, Şiir-lik, Eski, Agora, Ünlem, Dize, Ada, Geceyazısı, Sonsuzluk ve Bir Gün, Cumhuriyet Kitap, Radikal Kitap dergilerinde yayımladı.
29 Mart 2009 Pazar
19 Mart 2009 Perşembe
21 Mart Dünya Şiir Günü
Mersin Etkinliği
Nevit Kodallı Konser Salonu
(16.00-18.00 Saatleri arası)
Ahmet Ada’nın yazmış olduğu Şiir Günü bildirisi
Sunan: Ahmet Çakmak
Söyleşi (Belgesel film)
Celal Soycan - Ahmet Ada
Çağdaş şiir odağında Ahmet Ada (Panel)
Yöneten: Mehmet Hameş
Konuşmacılar: Sabit Kemal Bayıldıran- Prof.Dr. Çetin Derdiyok
Ahmet Ada şiirleri
Okuyanlar: Emine Alıcı- Mithat Çelik- Dîlber Hêma- İbrahim Doğan
Şiirimize 41 yıllık katkısı için Ahmet Ada ‘ya plaket ve teşekkür
Sunan: Mersin Şiir Çevresi
Ahmet Ada’nın konuşması ve kapanış
------------***---------------
İçel Sanat Kulübü Lokali
(18.30-23.00 Saatleri arası)
Çeviri şiiri üzerine yemekli söyleşi
Konuklar: Hüseyin Ferhad- Doç.Dr. Bedri Aydoğan- Selim Temo
Düzenleyen: TÜRKİYE PEN
Not: İlçelerden ve Adana’dan gelecek olan dinleyiciler Mehmet Hameş’le
gerektiğinde iletişim kurabilirler.
E posta: asi_imge@hotmail.com Tel: 05389277102
Mersin Etkinliği
Nevit Kodallı Konser Salonu
(16.00-18.00 Saatleri arası)
Ahmet Ada’nın yazmış olduğu Şiir Günü bildirisi
Sunan: Ahmet Çakmak
Söyleşi (Belgesel film)
Celal Soycan - Ahmet Ada
Çağdaş şiir odağında Ahmet Ada (Panel)
Yöneten: Mehmet Hameş
Konuşmacılar: Sabit Kemal Bayıldıran- Prof.Dr. Çetin Derdiyok
Ahmet Ada şiirleri
Okuyanlar: Emine Alıcı- Mithat Çelik- Dîlber Hêma- İbrahim Doğan
Şiirimize 41 yıllık katkısı için Ahmet Ada ‘ya plaket ve teşekkür
Sunan: Mersin Şiir Çevresi
Ahmet Ada’nın konuşması ve kapanış
------------***---------------
İçel Sanat Kulübü Lokali
(18.30-23.00 Saatleri arası)
Çeviri şiiri üzerine yemekli söyleşi
Konuklar: Hüseyin Ferhad- Doç.Dr. Bedri Aydoğan- Selim Temo
Düzenleyen: TÜRKİYE PEN
Not: İlçelerden ve Adana’dan gelecek olan dinleyiciler Mehmet Hameş’le
gerektiğinde iletişim kurabilirler.
E posta: asi_imge@hotmail.com Tel: 05389277102
“GÖRÜNDÜ GÖĞÜN FAYTONU”
Ahmet ADA
Modern şiir denilince Dil’i konuşmak gerektiğini biliyoruz. Modern şiirin ayırt edilen özelliği dilidir. Modern şiir, konuşma dilinin içinden oluşturulur, yazılır. Bu farklılaşmada yazınsal imge önemli görev üstlenir. Birkaç dize ile örnekleyelim:
Esmer ayakları çıplak bir yağmur
(Nâzım Hikmet)
Şarkılar bilirim çığ tutmuş
(Ahmed Arif)
fatihte yoksul bir gramofon çalıyor
(Attilâ İlhan)
Bu dizeler konuşma diline dayanarak ondan kopan şiir diline örnektir. Tek başlarına anlam ürettikleri gibi asıl işlevleri şiirin yapısı içindedir. Demek oluyor ki şiir sözcüklerle sessel ve anlamsal olarak örgütlenmiş bir yapıdır.Elbette, şairin arkasında şiir antolojisi vardır. Onu şiir yazmaya iten şiir ortamı ve başka şairler vardır. Ama, şairin temel malzemesi yaşantısı, deneyimleridir. Yaşantı, bilinç, dünya görüşü, imgelem; bu kavramların içeriği bir kanalda birleşerek dilin imgelerine dönüşür. Konuşma dilinden farklı bir dil oluşur ki, nesnel gerçekliği yeniden üreten özelliğe sahiptir. Düşler, gerçeklikler, üstgerçeklikler, bellek, renkler, kokular, çocukluk evreni dilin yeniden ürettiği şeylerdir. Her biri estetiksel nesneye dönüşürler. Sessel ve anlamsal olarak uyum içinde olan estetiksel bir yapıya…Demek ki çağdaş şiirin alt yapısında dışsal ve içsel dünya vardır.İnsanın varoluş sorunu, ben’in içinden ya da başkasının ben’i içinden dile getirilir. Başkası (öteki) ben’in kendisidir.
* * *
Şiir, elbette sözcüklerle yazılır. Bellek kuyusundan çıkarılan saf, masum çocukluk şiirin kaynağıdır. Belki, gündelik hayatın şiddeti, baskısı, şairi bellek kuyusuna, çocukluğa yöneltir. Modern şiir, elbette, şiire katılan sözcüklerin yarattığı imgenin okurun zihninde uyandırdığı çağrışımlarla çoğalır. Okuru şiire girmeyen sözcüklere de götürür. Sözcükleri seçerek ve birleştirerek şiire katan şair, toplumsal ilişkilerin merkezindedir. Seçtiği ve sonra da birleştirdiği sözcükler, şairin dünya görüşünün anlatımı olurlar. Anlamın oluşması imgenin gücüne bağlıdır. İmge güçlüyse, bu demektir ki, ortak zihinde bir bağlılaşığı vardır. Rilke, “dizeler duyguların değil, yaşanmış deneylerin sonucudur’” diyordu. Doğru, çünkü her dizenin alt yapısında yaşantı vardır. Dizeler yaşantı deneyimlerinin ürünüdür. Dünya şiir gününde, şiirin gelip dayandığı şeyler, ‘arılık, duruluk, sadelik’ olmalıdır. Yalınlığın derinliği…
16 Mart 2009 Pazartesi
AHMET ADA BLOGLARI
http:/www.sonsuzat.blogspot.com
http:/www.gokyuzununfiskiyesi.blogspot.com
http:/www.yeşilat.blogspdt.com
hppt:/www.siirokumaduraklari.blogspot.com
hppt:/www.siirestetigi.blogspot.com
http:/www.batiktekne.blogspot.com
http:/www.batktekne.blogspot.com
http:/www.sozcuklerdenizi.blogspot.com
http:/www.ahmetada.blogspot.com
http:/www.gogeucanfayton.blogspot.com
http:/www.gokyuzununfiskiyesi.blogspot.com
http:/www.yeşilat.blogspdt.com
hppt:/www.siirokumaduraklari.blogspot.com
hppt:/www.siirestetigi.blogspot.com
http:/www.batiktekne.blogspot.com
http:/www.batktekne.blogspot.com
http:/www.sozcuklerdenizi.blogspot.com
http:/www.ahmetada.blogspot.com
http:/www.gogeucanfayton.blogspot.com
14 Mart 2009 Cumartesi
Yaz İçin Prelüdler
AHMET ADA
YAZ İÇİN PRELÜDLER IV
rüzgârı kovalıyor üç beş köpek
(rüzgârı kovalamak da neyin nesi?)
ay düşüyor kuyuya Kevser
mutsuzluğun kulağı kuyuda Kevser
bana büyük suları kollamak düşüyor
öteki yüzyılda kalıyor geyik sesleri
sese dönüyor büyük sular, birdenbire
gümüş sese, denizin yabanıl uykusuna
yürek yıkık, dönüp bakıyorum
akşamı kovalıyor eski sokağın taşları
bir adımla geçiliyor Kevser
varlıktan yokluğa, su tükeniyor
aylandızı, barajı, tuz gölünü
yanıma çekiyorum, susuyorum
kaknus dolanıyor başımın üstünde,
iri yalnızlıkları geçiriyorum ipe
küller başıma kanatlar başıma
YAZ İÇİN PRELÜDLER VII
bir martı birdenbire denize dalıyor
bir bulut rüzgârı dağıtıyor
türküsünü söylüyor ot
aynı anda
akşam ayaklarını sürüyerek gidiyor
(görüp de gördüğünü diyen yok)
on sekizinde bir kızın
yüzünde göçüp gidiyor akşam
kıyıdan uzaklaştığında
geride boşluğu kalıyor
deniz olduğu yerde duruyor
yolunu buluyor tin
savrulmuş tırpan
saf yağmur
çözemediğim yalınlık
aynı yerde duruyor
Mor Taka, Bahar 2009, Sayı: 12
YAZ İÇİN PRELÜDLER IV
rüzgârı kovalıyor üç beş köpek
(rüzgârı kovalamak da neyin nesi?)
ay düşüyor kuyuya Kevser
mutsuzluğun kulağı kuyuda Kevser
bana büyük suları kollamak düşüyor
öteki yüzyılda kalıyor geyik sesleri
sese dönüyor büyük sular, birdenbire
gümüş sese, denizin yabanıl uykusuna
yürek yıkık, dönüp bakıyorum
akşamı kovalıyor eski sokağın taşları
bir adımla geçiliyor Kevser
varlıktan yokluğa, su tükeniyor
aylandızı, barajı, tuz gölünü
yanıma çekiyorum, susuyorum
kaknus dolanıyor başımın üstünde,
iri yalnızlıkları geçiriyorum ipe
küller başıma kanatlar başıma
YAZ İÇİN PRELÜDLER VII
bir martı birdenbire denize dalıyor
bir bulut rüzgârı dağıtıyor
türküsünü söylüyor ot
aynı anda
akşam ayaklarını sürüyerek gidiyor
(görüp de gördüğünü diyen yok)
on sekizinde bir kızın
yüzünde göçüp gidiyor akşam
kıyıdan uzaklaştığında
geride boşluğu kalıyor
deniz olduğu yerde duruyor
yolunu buluyor tin
savrulmuş tırpan
saf yağmur
çözemediğim yalınlık
aynı yerde duruyor
Mor Taka, Bahar 2009, Sayı: 12
Şiir Tekniği ve Estetik
Şiir Tekniği ve Estetik
Ahmet Ada
Şiirde tekniği kurcalamaya başlarken ilk akla gelen soru hangi şiirin tekniğidir? Klasik şiir ile modern şiirin örgütleniş teknikleri çok farklıdır. Klasik şiirde ölçü, uyak, belli biçimsellikler (Sone, Gazel gibi), ses ve ritim öne çıkarken, modern şiir farklı teknik özelliklerle örgütlenir ve bir ‘yapı’ kurar. Dilsel bağdaştırmalar, şiiri dikey ve yatay .olarak kurmalar, tamlamalar, dilsel sapmalar, uzak çağrışımlar, imge, sözcüğün bir ses, bir kavram olarak değeri, sözcüğün seslerinin (ünlülerin, ünsüzlerin) bir eşgüdüm içinde olması, dizenin yitmesi ya da bütün yapıya yayılması (artlama tekniği) modern şiirin yapıya giden olmazsa olmazlarıdır.
Şiirde tekniği şöyle tanımlayabiliriz: Şiiri şiir yapan öğelerin tümü. Şiiri şiir yapan öğelerin ‘şiir olma’ sürecinde uygulama ya da uygulayım. Şiirin sanatkârlığı, oluşturulması yöntemi. Modern şiir gerçekliklerin ve üstgerçekliklerin verileriyle, şiire ait öğelerin (sözcük, sözcük ilintileri, ritim, anlam vb.) eşgüdüm içinde şiirsel yapıya yönelmesi teknik bir işlemle açıklanamaz. Çünkü şiir bazen doğaçlama olarak kurulur. Dilin ses ve anlam boyutu bazen doğaçlama olarak eşgüdüm içine girebilir. Bazen de şiir, şiirin malzemeleri bir araya getirilerek ve önceden tasarlanarak yazılır ya da yapılır. Öyle veya böyle, şiirde teknik yine şiirin kendinden çıkar.
‘Şiirin bilgisi’, ‘şiir yetisi’ elbette şiirin tekniğiyle ilişkilidir ve şiirin oluşumunda etkindirler. ‘Bir Şiirin Oluşumu’ başlıklı yazısında Stephen Spender şunları söylüyor: “Belki de belleğin şiir yetisinin ta kendisi olduğunu söylemek yanlış olmaz; çünkü imgelem belleğin çalışmasından başka bir şey değildir. Daha önceden bilmediğimiz hiçbir şeyi imgeleyemeyiz. İmgelem gücümüz, bir zamanlar yaşadığımız bir şeyi anımsama ve başka bir duruma uygulayabilme yetisidir. Bu yüzden, en büyük şairler, bellekleri en güçlü yaşantılarından, kendi benlikleri dışındaki en ince insan ve nesne gözlemlerine dek uzanabilecek ölçüde gelişmiş olan kişilerdir.” Şiir bilgisi, daha önce şiire ait edindiğimiz bilgidir. Şiir yetisi, şiir yazmaya yatkın olup olmadığımızın göstergesi, ölçütüdür. Bütün bunlar, belleğin çalışması sonucu daha önceden deneyimlediğimiz verileri yaratıcı imgelemden geçirerek sözcüklere, sözcük ilintilerine ve bağdaştırmalarına dökülmesine, şiirin teknik bilgiyle yazılmasına yol açar. İmgenin, ritmin, benzetmenin, değişmecenin, eğretilemenin, tevriyenin bilgisi, şiir oluşturma sürecinde donmuş bilgiler olmaktan çıkıp sürece katılırlar, şiirin kurucu öğeleri olurlar.
Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın birkaç sözcük verilirse şiir üretebilmesi yalnızca yeteneğiin işi değildir. Geleneksel şiir modern şiir algılarının bir teknik yordama dönüşmesi de şiir üretebilmesinin nedenlerindendir. Ölçülü (aruz, hece), uyaklı şiirden, serbest şiirin olanaklarına açılan Dağlarca şiirin ses kıvraklığına bu teknik birikimle ulaşmıştır. Behçet Necatigil, “Şiirde biçim, gerekli parçaların yerli yerine konmasıdır” der. Yerinde kullanılan sözcükler, anlatımın biçimini, sesi düzenler. Yalnızca ses olgusu ile yetinilmez, sözcüklerin yerli yerinde kullanılmasıyla içeriğin biçimi de düzenlenmiş olur. Böylece anlamların dünyası oluşur. Ses ve anlam birimleri şiiri şiir yapan iki öğedir. Bu yapımda teknik beceri ne kadardır? Bilinemez.
Şiirin atölyesi içinde tekniğin yeri önemlidir. Mehmet Rifat Gösterge Avcıları’nda Necatigil için şunları yazıyor: “Behçet Necatigil şiirin atölyesini son derece önemseyen bir şair. Şiire yönelik hemen her gözlem ve saptamasında, bir şiir çalışmasının süreçlerini, düzenini vurguluyor. Behçet Necatigil, bir bakıma kendi şiirine bakarak , genel olarak şiirini şiir yapan özellikleri okuyor, bunları okuruna da yansıtıyor. Sürekli olarak bir düzenleme, yapı kurma, dokuma, birimler arası ilişkiler kurma, anlam çokluğu yaratma, vb’nden söz ediyor.” Behçet Necatigil’in Bile/Yazdı adlı poetik denemeleri, modern şiirin teknik bilgisi ile ‘şiir eğitimini’ içeren yazılardan oluşur.
Öte yandan, şiiri anlamlı kılan bağlamıdır. En geniş anlamıyla bağlam (İng. Context) şiir tümcelerinde anlamın bir bağlam içinde belirmesidir. İmge ve eğretilemeleri, tarihsel, toplumsal, hatta günübirlik bir olguya, nesneye gönderen şiir, bir bağlama gönderen şiirdir ve anlamlıdır.
Şairin bilinçli olarak Türkçe köklerine yapım ekleri getirerek türettiği sözcükler, sözcüksel ve dilbilgisel sapmalar şiiri zenginleştiren, çok katmanlı anlam öbekleri oluşturan teknik girdilerdir. Bazen de dilin sözdiziminde gerçekleştirilen değişiklikler yol açar zenginleşmeye.. Bu da şiir dilinin olanaklar gömüsü olduğunu gösterir.
Türkiye’de modern şiirin kullanmadığı bazı olanakları, roman ve öykünün kullanması anlatımı zenginleştiriyor. Oysa şiirimiz yeni anlatım biçimlerini yeğlemeyen şairlerin elinde tıknefes kalıyor. 2000’lerde yazılan şiirin köktenci atılımlardan yoksunluğu şairlerin anlatım biçimlerine ve tekniklere çekinceli davranmalarıyla ilgilidir. Oysa şair, şiir dilini ‘iç monolog’, ‘bilinçakışı’ gibi tekniklere başvurarak anlatımı güçlendirebilir. Şiiri yazınsal yeniliklere açılabilir. Çünkü yaratıcı imgelem yaşantı içeriğiyle beslendiği kadar, gerçekliklerle, üstgerçekliklerle, hayallerle ve düşlerle de beslenir. Böylece şiirsel yapı derinlik ve çok katmanlılık kazanır. Zaman ve mekân kaymalarını devreye sokan bir teknik, şaire tarihsel karşılaştırmalar olanağı sağlar. Ama bizde (Batıda da) lirik şiir ‘Ben’ üzerine kurulduğu için, daha çok bireyin kıyı bucak keşfine yol açmıştır.
Burada Nâzım Hikmet’in modern şiirin tekniğine katkılarını anmalıyım: Erken şair sezgisiyle olsa gerek, Anadolu ve Rusya’da gördüklerini, aruz ve hecenin anlatım olanaklarıyla veremeyeceği düşüncesi, onu başka türlü anlatım biçimlerine yöneltir. Açların Gözbebekleri’nden Saman Sarısı’na dek geçen zaman içinde, teknik olarak değişik şiirlere imza atan Nâzım Hikmet, aynı zamanda modern şiirin de öncüsü olur. Teknik olarak sesçil şiirden, fütüristlerden yararlanan Nâzım Hikmet bu arayışlarını ölümüne dek sürdürür. Öyle ki, basım tekniklerinden de avant-garde denemelerden de yararlanır.
* * *
Estetik : Duyusal faaliyetlerimizin güzelle ilgili kısmını inceleyen sanat ve güzellik felsefesi. Şiir estetiği, yapının, kurgunun, ses ve anlamın bir orkestrasyon içinde bulunması; bundan haz alması hâli. Modern şiiri bütün öğeleriyle bir bütün olarak düşündüğümüzde, ‘yapı’ bütünlüğüne ya da yetkinliğine estetik denir, şiir estetiği. Estetik kavramı geniştir, güzellik bilimi olarak algılanır. Sanatın her alanında estetik değerden söz edilebilir. Şiir estetiği, şair-şiir-okur üçgeninde belirlenir; o da güzellik kavramının farklı algılanışıyla değişir. Şairin-okurun güzellik donanımıyla ilgilidir.
Şiir için çok şey söylenmiştir : Onun simgeler, ritimli söz ve seslerden oluştuğu, sözcüklerin sözcüklerle dikey ve yatay olarak örgütlendiği, yüzey ve derin yapının eşgüdümü ile iletişim bildirişim işlevinin gerçekleştiği estetik bir yapıdır, denilebilir. Estetik, şiir için bir ulam değil, başlı başına şiirin amacıdır. Estetiksel olmayan, kusurlu olan şiir de olabilir. Bir söz sanatı olan şiir, yetkin bir ‘yapı’ içinde ‘iyi şiir’ olabilir. Sıkı şiir kusursuz yapısı olan şiirdir. Dolayısıyla estetiksel olarak örgütlenmiş bir ‘yapı’ sanatıdır şiir.
Estetik değer ya da duygu, alımlayıcının şiir beğenisine göre değişir. Şair, yaptığı işi iyi yapmalı, şiiri en yüksek estetiksel değer olarak örgütleyebilmelidir. Hem kendi döneminin kanonunu, hem de gelecek dönemlerin kanonunu oluşturabilmelidir.
‘Estetik (Sanat Felsefesi)’ başlıklı yazısında Mustafa Ergün, temel değeri güzellik olan estetiği felsefi açıdan incelerken Kant’ın, Shiller’in, Wittengenstein’ın estetik kavramına “yüce, trajik, komik, zarif, ilginç, çocuksu (naif), soylu, çekici ve hatta çirkinli(ği) bile” estetiğin alanı içinde değerlendirdiklerini belirtir. Modern şiir bağlamında da estetik şiirin temel kavramıdır. Kimi zaman şiirin yetkinliğinde görülür, kimi zamansa sezilir bir olgudur. Fenomenolojik yaklaşımlar estetiği nesnede, bizim konumuz bakımından şiirde de şiirin kendinde görür estetiği.
Hegel’den beri “sanat güzelliği” doğanın güzelliğinden farklı ve daha güzeldir. Şiir, insanî etkinliğin damıtılmış, fazlalıkları arındırılmış söz sanatıdır. Şairin tinselliği şiirin bütününden okunur. Yazınsal sanatlarla donatılmış şiir, aynı zamanda, şairin tinselliğinin yaratıcılığıyla oluşur. Şairin ufku, hayal gücü şiirinden okunabilir. Hiç kuşkusuz, şairin biçemi şairin ufkunu ve hayal gücünü ortaya koyar. Mustafa Ergün’e başvuralım: “Sanat, insanın iç dünyasının eseridir ve büyük ölçüde bireyseldir. Ama bütün diğer insanların iç dünyasına da hitap ettiği için kısa sürede toplumsallaşmaktadır.” Mustafa Ergün’ün sanat için söyledikleri şiir içinde geçerlidir.
Bir şiirin güzel bulunması estetiksel bir yargıdır. Kötü bulunması da estetiksel bir yargıdır. Bu yargılar nasıl ortaya çıkar? “O insanların duyarlık, zihin ve hayal güçlerinin özgür ve uyumlu bir oyunu içinde ortaya çıkar.” O insanların, okurun diyelim, o şiirden haz almaları ya da almamalarıyla ilgilidir. Haz alıp almama da bütünüyle bireyseldir; beğeniye bağlıdır.
Şiirin estetiği derken değişen bir şeyden söz etmiş olurum. Estetiğin temel kavramının güzellik olduğunu söylemek bile fazla. Güzellik kavramı da her çağda, her yüzyılda farklı farklıdır. İnsanın kültürel donanımına göre değişir. Örneğin, Garip şiirinin beğenisiyle yetişmiş bir okur, İkinci Yeni şiirini estetiksel bulmayabilir. İnsandan insana değişir güzellik değeri. Şair için güzelliğin kaynağı dış dünya değil, kendi iç dünyasıdır. Orada dış dünya değişime uğramıştır. İşin içine hayalleri, düşleri katılmış, estetik nesne (şiir) hâline dönüşmüştür. Mustafa Ergün’ü izleyerek söyleyelim: “ Ancak güzellik üretim ilişkileri içinde oluşan toplumsal bir değerdir.” Üretici güçler ile üretici olmayan güçlerin güzellik anlayışı farklıdır. Güzelliğin kendi içindeki düzenliliğini uyum (harmoni) sağlar. Şiir için bütün öğelerinin uyumlu birliği esastır.
Şiir bana göre elbette güzelliktir; güzel olan da şairin özgürlüğüdür.
Ahmet Ada
Şiirde tekniği kurcalamaya başlarken ilk akla gelen soru hangi şiirin tekniğidir? Klasik şiir ile modern şiirin örgütleniş teknikleri çok farklıdır. Klasik şiirde ölçü, uyak, belli biçimsellikler (Sone, Gazel gibi), ses ve ritim öne çıkarken, modern şiir farklı teknik özelliklerle örgütlenir ve bir ‘yapı’ kurar. Dilsel bağdaştırmalar, şiiri dikey ve yatay .olarak kurmalar, tamlamalar, dilsel sapmalar, uzak çağrışımlar, imge, sözcüğün bir ses, bir kavram olarak değeri, sözcüğün seslerinin (ünlülerin, ünsüzlerin) bir eşgüdüm içinde olması, dizenin yitmesi ya da bütün yapıya yayılması (artlama tekniği) modern şiirin yapıya giden olmazsa olmazlarıdır.
Şiirde tekniği şöyle tanımlayabiliriz: Şiiri şiir yapan öğelerin tümü. Şiiri şiir yapan öğelerin ‘şiir olma’ sürecinde uygulama ya da uygulayım. Şiirin sanatkârlığı, oluşturulması yöntemi. Modern şiir gerçekliklerin ve üstgerçekliklerin verileriyle, şiire ait öğelerin (sözcük, sözcük ilintileri, ritim, anlam vb.) eşgüdüm içinde şiirsel yapıya yönelmesi teknik bir işlemle açıklanamaz. Çünkü şiir bazen doğaçlama olarak kurulur. Dilin ses ve anlam boyutu bazen doğaçlama olarak eşgüdüm içine girebilir. Bazen de şiir, şiirin malzemeleri bir araya getirilerek ve önceden tasarlanarak yazılır ya da yapılır. Öyle veya böyle, şiirde teknik yine şiirin kendinden çıkar.
‘Şiirin bilgisi’, ‘şiir yetisi’ elbette şiirin tekniğiyle ilişkilidir ve şiirin oluşumunda etkindirler. ‘Bir Şiirin Oluşumu’ başlıklı yazısında Stephen Spender şunları söylüyor: “Belki de belleğin şiir yetisinin ta kendisi olduğunu söylemek yanlış olmaz; çünkü imgelem belleğin çalışmasından başka bir şey değildir. Daha önceden bilmediğimiz hiçbir şeyi imgeleyemeyiz. İmgelem gücümüz, bir zamanlar yaşadığımız bir şeyi anımsama ve başka bir duruma uygulayabilme yetisidir. Bu yüzden, en büyük şairler, bellekleri en güçlü yaşantılarından, kendi benlikleri dışındaki en ince insan ve nesne gözlemlerine dek uzanabilecek ölçüde gelişmiş olan kişilerdir.” Şiir bilgisi, daha önce şiire ait edindiğimiz bilgidir. Şiir yetisi, şiir yazmaya yatkın olup olmadığımızın göstergesi, ölçütüdür. Bütün bunlar, belleğin çalışması sonucu daha önceden deneyimlediğimiz verileri yaratıcı imgelemden geçirerek sözcüklere, sözcük ilintilerine ve bağdaştırmalarına dökülmesine, şiirin teknik bilgiyle yazılmasına yol açar. İmgenin, ritmin, benzetmenin, değişmecenin, eğretilemenin, tevriyenin bilgisi, şiir oluşturma sürecinde donmuş bilgiler olmaktan çıkıp sürece katılırlar, şiirin kurucu öğeleri olurlar.
Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın birkaç sözcük verilirse şiir üretebilmesi yalnızca yeteneğiin işi değildir. Geleneksel şiir modern şiir algılarının bir teknik yordama dönüşmesi de şiir üretebilmesinin nedenlerindendir. Ölçülü (aruz, hece), uyaklı şiirden, serbest şiirin olanaklarına açılan Dağlarca şiirin ses kıvraklığına bu teknik birikimle ulaşmıştır. Behçet Necatigil, “Şiirde biçim, gerekli parçaların yerli yerine konmasıdır” der. Yerinde kullanılan sözcükler, anlatımın biçimini, sesi düzenler. Yalnızca ses olgusu ile yetinilmez, sözcüklerin yerli yerinde kullanılmasıyla içeriğin biçimi de düzenlenmiş olur. Böylece anlamların dünyası oluşur. Ses ve anlam birimleri şiiri şiir yapan iki öğedir. Bu yapımda teknik beceri ne kadardır? Bilinemez.
Şiirin atölyesi içinde tekniğin yeri önemlidir. Mehmet Rifat Gösterge Avcıları’nda Necatigil için şunları yazıyor: “Behçet Necatigil şiirin atölyesini son derece önemseyen bir şair. Şiire yönelik hemen her gözlem ve saptamasında, bir şiir çalışmasının süreçlerini, düzenini vurguluyor. Behçet Necatigil, bir bakıma kendi şiirine bakarak , genel olarak şiirini şiir yapan özellikleri okuyor, bunları okuruna da yansıtıyor. Sürekli olarak bir düzenleme, yapı kurma, dokuma, birimler arası ilişkiler kurma, anlam çokluğu yaratma, vb’nden söz ediyor.” Behçet Necatigil’in Bile/Yazdı adlı poetik denemeleri, modern şiirin teknik bilgisi ile ‘şiir eğitimini’ içeren yazılardan oluşur.
Öte yandan, şiiri anlamlı kılan bağlamıdır. En geniş anlamıyla bağlam (İng. Context) şiir tümcelerinde anlamın bir bağlam içinde belirmesidir. İmge ve eğretilemeleri, tarihsel, toplumsal, hatta günübirlik bir olguya, nesneye gönderen şiir, bir bağlama gönderen şiirdir ve anlamlıdır.
Şairin bilinçli olarak Türkçe köklerine yapım ekleri getirerek türettiği sözcükler, sözcüksel ve dilbilgisel sapmalar şiiri zenginleştiren, çok katmanlı anlam öbekleri oluşturan teknik girdilerdir. Bazen de dilin sözdiziminde gerçekleştirilen değişiklikler yol açar zenginleşmeye.. Bu da şiir dilinin olanaklar gömüsü olduğunu gösterir.
Türkiye’de modern şiirin kullanmadığı bazı olanakları, roman ve öykünün kullanması anlatımı zenginleştiriyor. Oysa şiirimiz yeni anlatım biçimlerini yeğlemeyen şairlerin elinde tıknefes kalıyor. 2000’lerde yazılan şiirin köktenci atılımlardan yoksunluğu şairlerin anlatım biçimlerine ve tekniklere çekinceli davranmalarıyla ilgilidir. Oysa şair, şiir dilini ‘iç monolog’, ‘bilinçakışı’ gibi tekniklere başvurarak anlatımı güçlendirebilir. Şiiri yazınsal yeniliklere açılabilir. Çünkü yaratıcı imgelem yaşantı içeriğiyle beslendiği kadar, gerçekliklerle, üstgerçekliklerle, hayallerle ve düşlerle de beslenir. Böylece şiirsel yapı derinlik ve çok katmanlılık kazanır. Zaman ve mekân kaymalarını devreye sokan bir teknik, şaire tarihsel karşılaştırmalar olanağı sağlar. Ama bizde (Batıda da) lirik şiir ‘Ben’ üzerine kurulduğu için, daha çok bireyin kıyı bucak keşfine yol açmıştır.
Burada Nâzım Hikmet’in modern şiirin tekniğine katkılarını anmalıyım: Erken şair sezgisiyle olsa gerek, Anadolu ve Rusya’da gördüklerini, aruz ve hecenin anlatım olanaklarıyla veremeyeceği düşüncesi, onu başka türlü anlatım biçimlerine yöneltir. Açların Gözbebekleri’nden Saman Sarısı’na dek geçen zaman içinde, teknik olarak değişik şiirlere imza atan Nâzım Hikmet, aynı zamanda modern şiirin de öncüsü olur. Teknik olarak sesçil şiirden, fütüristlerden yararlanan Nâzım Hikmet bu arayışlarını ölümüne dek sürdürür. Öyle ki, basım tekniklerinden de avant-garde denemelerden de yararlanır.
* * *
Estetik : Duyusal faaliyetlerimizin güzelle ilgili kısmını inceleyen sanat ve güzellik felsefesi. Şiir estetiği, yapının, kurgunun, ses ve anlamın bir orkestrasyon içinde bulunması; bundan haz alması hâli. Modern şiiri bütün öğeleriyle bir bütün olarak düşündüğümüzde, ‘yapı’ bütünlüğüne ya da yetkinliğine estetik denir, şiir estetiği. Estetik kavramı geniştir, güzellik bilimi olarak algılanır. Sanatın her alanında estetik değerden söz edilebilir. Şiir estetiği, şair-şiir-okur üçgeninde belirlenir; o da güzellik kavramının farklı algılanışıyla değişir. Şairin-okurun güzellik donanımıyla ilgilidir.
Şiir için çok şey söylenmiştir : Onun simgeler, ritimli söz ve seslerden oluştuğu, sözcüklerin sözcüklerle dikey ve yatay olarak örgütlendiği, yüzey ve derin yapının eşgüdümü ile iletişim bildirişim işlevinin gerçekleştiği estetik bir yapıdır, denilebilir. Estetik, şiir için bir ulam değil, başlı başına şiirin amacıdır. Estetiksel olmayan, kusurlu olan şiir de olabilir. Bir söz sanatı olan şiir, yetkin bir ‘yapı’ içinde ‘iyi şiir’ olabilir. Sıkı şiir kusursuz yapısı olan şiirdir. Dolayısıyla estetiksel olarak örgütlenmiş bir ‘yapı’ sanatıdır şiir.
Estetik değer ya da duygu, alımlayıcının şiir beğenisine göre değişir. Şair, yaptığı işi iyi yapmalı, şiiri en yüksek estetiksel değer olarak örgütleyebilmelidir. Hem kendi döneminin kanonunu, hem de gelecek dönemlerin kanonunu oluşturabilmelidir.
‘Estetik (Sanat Felsefesi)’ başlıklı yazısında Mustafa Ergün, temel değeri güzellik olan estetiği felsefi açıdan incelerken Kant’ın, Shiller’in, Wittengenstein’ın estetik kavramına “yüce, trajik, komik, zarif, ilginç, çocuksu (naif), soylu, çekici ve hatta çirkinli(ği) bile” estetiğin alanı içinde değerlendirdiklerini belirtir. Modern şiir bağlamında da estetik şiirin temel kavramıdır. Kimi zaman şiirin yetkinliğinde görülür, kimi zamansa sezilir bir olgudur. Fenomenolojik yaklaşımlar estetiği nesnede, bizim konumuz bakımından şiirde de şiirin kendinde görür estetiği.
Hegel’den beri “sanat güzelliği” doğanın güzelliğinden farklı ve daha güzeldir. Şiir, insanî etkinliğin damıtılmış, fazlalıkları arındırılmış söz sanatıdır. Şairin tinselliği şiirin bütününden okunur. Yazınsal sanatlarla donatılmış şiir, aynı zamanda, şairin tinselliğinin yaratıcılığıyla oluşur. Şairin ufku, hayal gücü şiirinden okunabilir. Hiç kuşkusuz, şairin biçemi şairin ufkunu ve hayal gücünü ortaya koyar. Mustafa Ergün’e başvuralım: “Sanat, insanın iç dünyasının eseridir ve büyük ölçüde bireyseldir. Ama bütün diğer insanların iç dünyasına da hitap ettiği için kısa sürede toplumsallaşmaktadır.” Mustafa Ergün’ün sanat için söyledikleri şiir içinde geçerlidir.
Bir şiirin güzel bulunması estetiksel bir yargıdır. Kötü bulunması da estetiksel bir yargıdır. Bu yargılar nasıl ortaya çıkar? “O insanların duyarlık, zihin ve hayal güçlerinin özgür ve uyumlu bir oyunu içinde ortaya çıkar.” O insanların, okurun diyelim, o şiirden haz almaları ya da almamalarıyla ilgilidir. Haz alıp almama da bütünüyle bireyseldir; beğeniye bağlıdır.
Şiirin estetiği derken değişen bir şeyden söz etmiş olurum. Estetiğin temel kavramının güzellik olduğunu söylemek bile fazla. Güzellik kavramı da her çağda, her yüzyılda farklı farklıdır. İnsanın kültürel donanımına göre değişir. Örneğin, Garip şiirinin beğenisiyle yetişmiş bir okur, İkinci Yeni şiirini estetiksel bulmayabilir. İnsandan insana değişir güzellik değeri. Şair için güzelliğin kaynağı dış dünya değil, kendi iç dünyasıdır. Orada dış dünya değişime uğramıştır. İşin içine hayalleri, düşleri katılmış, estetik nesne (şiir) hâline dönüşmüştür. Mustafa Ergün’ü izleyerek söyleyelim: “ Ancak güzellik üretim ilişkileri içinde oluşan toplumsal bir değerdir.” Üretici güçler ile üretici olmayan güçlerin güzellik anlayışı farklıdır. Güzelliğin kendi içindeki düzenliliğini uyum (harmoni) sağlar. Şiir için bütün öğelerinin uyumlu birliği esastır.
Şiir bana göre elbette güzelliktir; güzel olan da şairin özgürlüğüdür.
Mor Taka, Bahar 2009, Sayı: 12
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)