13 Haziran 2008 Cuma

PATHOS

Ahmet Ada

Poetik onarımlar.- Şiire ait terim ve kavramların doğru ve yerinde kullanılması için Dilbilim ve Dilbilgisi Terimleri Sözlüğü (TDK, 1980) ve öteki sözlüklere bakmak gereğini duyarım. Yanlış kullanımların ne tür anlamsal karmaşaya yol açtığını bildiğimden, titizlenirim. Söylem, Üstdil, Artlama Şiir, Aşkınlık, Nesnel Bağlılaşık gibi kavramlaştırmaların doğru ve yerinde kullanılması, inceleme ve çözümleme konusu yapılan metinlerin açımlanmasını sağlar. Bu yüzden, bu kavramları açımlayan yazılara yeniden bakarım. Çünkü, şairlerin, gerek şiire ait gerekse öteki disiplinlerden ödünç alınan terim ve kavramları yanlış kullanmaları anlamsal komikliklere yol açmaktadır. En yeni örnek şöyle bir tümce: “Bugün modern imgenin (abç) belli bir kalıba sığamayacağını düşünenlerdenim.” (1) Söyleyen bir şair olduğuna göre, herhalde yazınsal imge söz konusu ediliyor. Yazınsal imge en basit tanımıyla, “en azından birisi somut olmak üzere iki sözcük (terim) arasında yapılan örnekseme (analoji) yoluyla” üretilen şeydir. (2) İmgenin ‘modern’ ya da ‘klasik’ olarak nitelendirilmesi yanlış. Klasik şiirde de modern şiirde de söz sanatları İmge başlığı altında toplanır. Değişmece, Benzetme, Eğretileme İmgede kullanılan çeşitli söz sanatlarıdır. Yazınsal imgenin yapılışları da çeşitlidir. ‘Modern imge’, ‘klasik imge’ diye bir ayrım yoktur.

Bugünlerde şairlerin anlamını bilmeden kullandıkları bir terim de Üstdil. Uzlaşımsal dilden kopartılarak oluşturulan Öte-dil, Başka-dil, Karşı-dil ile Üstdil sık sık karıştırılıyor. İlk üçü – farklı adlandırılsalar da – modern şiirin dilidir. Barthes’ın sözleriyle, şairin, “gerçeği canlandırmakla değil, gerçeği anlamlandırmakla yükümlü” olduğu dildir. Üstdil ise “Doğal dili ya da konu dili inceleyip betimlemek için oluşturulmuş araç dil, dili anlatan dil (Ör.Dilbilim terimleri, bir üstdil oluşturur.) “. Görüldüğü gibi, modern şiirin dili Üstdil değildir. Üstdil doğal ya da yazınsal dili inceleyen dildir. “L.Hgemslev’e göre, bir üstdil, bir gösterge dizgesini inceleyen gösterge dizgesidir.” (3) Şiir dilini Üstdil olarak nitelemenin bir anlamı olmadığı anlaşılmıştır herhalde.

Yine bugünlerde birbirine karıştırılan iki sözcük Konu ile İzlek’tir. Sık sık birbirinin yerine kullanılıyor. Konu, yazınsal ürünlerin (şiirin, öykünün, romanın) işlenmeden önce varolan hâlidir. Genel ve somut olan hâlidir. İzlek ise konu işlenirken ortaya çıkan ve soyut olandır. “Şiirin konusu insanlık gerçeğidir; şiir insanlık gerçeği üzerinde yoğunlaşır,” dersem genel ve somut bir şey söylemiş olurum. Heidegger’den Bahktin’e sanat için hep bu söylenegelmiştir. İnsanın kendi gerçekliğine yönelip nüfuz etmesi; modern şiirin başardığı bu. Metin Cengiz’e başvuralım: “Demek konu, şiirde bir yaşanmışlık olarak insanın genel durumunu yansıtan, genel ruhsal zenginliği temsil eden, şiirin bütünleyici bir parçasıdır.” (4). Konu, şairin elinde biçimlendirilmesi, anlamlandırılması gereken malzemedir. Şairin yaratıcı gücü onu yeniden üretir - biçimlendirir. İzlek ise konunun estetik değerlilik kazanmış birimidir. Şiirde konuyu Eliot şöyle özetliyor: “Konu şiir için vardır, şiir konu için değil. Bir şiir, olanı belli bir biçimde birleştirerek birkaç konuyu ele alabilir, bu bakımdan “şiirin konusu nedir?” diye sormak anlamsız olabilir. Birkaç konunun bütünleşmesinden başka bir konu değil, şiir ortaya çıkar.” (5) Görüldüğü gibi şiiri daha geniş ölçekte düşünüyor Eliot. Hiçbir şair, “şu konuyu yazacağım” diye masaya oturmaz. Metin Cengiz, kaynakçada andığım kitabında şiirin yazılma süreçlerini şöyle özetler: “…kısaca topyekun bir yaşantının uç verdiği her şey bir şiirin başlangıcını, giderek kendini oluşturur.” (s.51). Şairin yaşantı içeriği + bilinç içeriği + şiirin ve estetiğin bilgisi + yaratıcı imgelem süreci + yazınsal imgeler süreci vb bir dizi sürecin açımlanmasını olanaksız bulurum. Bir sözcükten yola çıkan şair de, bir müzik parçasından hareket eden şair de şiire varır. Süreçler farklı işleyebilir.

Pathos.- Pathos sözcüğüne gelince, bu Yunanca sözcük hakkında fazla bir kaynak yok elimde. “Dert ve acı çekme” olarak tanımlanıyor. Nurdan Gürbilek, Mağdurun Dili adlı kitabında, “Yunanca pathos sözcüğü, sanat yapıtının acıyla ilgili anlatımının seyirci ya da okurda üzüntü ve acıma gibi yoğun duygular uyandırması” olarak tanımlar. Pathos’un, Patetik sıfatıyla ilişkisi var. Bu iki terim Trajik olandan ayrılıyorlar. Yine Gürbilek’e başvuralım: “ “Patetik” sıfatı da “acıklı”, “dokunaklı”, “hazin”, “yürek paralayıcı” gibi anlamlara geliyor. Ama “trajik”ten farklı olarak “patetik” daha çok haksız yere çekilen, çaresizce kabullenilmiş acıyı belirtir. “Trajik”, kaçınılmaz kadere başkaldıran kahramanın bu seçimi yüzünden çektiği acıyı anlatırsa, “patetik” daha baştan kaderin sillesini yemiş, masum ya da korumasız, öksüz ya da yetim, ezilmiş ve aşağılanmış olanın acısını anlatır. (…) Bir bakıma talihsizlerin, güçsüzlerin, zavallıların alanıdır pathos.” (6)

Gürbilek, Pathos’un roman ve öykü türlerindeki anlatım biçimini “yoğun duygu aktarımı”, “yanık duygusallık”, “abartılı duygusallık” olarak nitelerken, Pathos’tan Bathos’a kayılabildiğini belirliyor. Bathos’u ise “…yüceye uzanayım derken dibe, gülünç ve basmakalıp olana yuvarlanması. İçerik ve üslup açısından yüce bir yazıda birden beliren bayağı anlatım. İçten ya da inandırıcı olmayan, aşırı abartılı pathos” olarak tanımlıyor.

Buraya kadar Pathos, Patetik, Bathos sözcüklerinin içerdiği anlamları Nurdan Gürbilek’in yapıtından aktardım. Gürbilek, mağdurun dilini Dostoyevski, Oğuz Atay, Yusuf Atılgan, Cemil Meriç gibi yazarların yapıtlarında arıyor - yazınsal düzyazıda, romanda. Modern şiir Pathos’un içerdiği anlamda acıyı “dil” sorunu edinmedi hiç. Anlatımın dolayımlılığı da bunda önemli etken. Zaman zaman 1970’lerin genç şiirinde acıyı ‘koygun’ bir duygusallıkla ve yenilmişlerin biçemiyle yansıtan ürünler yayımlandıysa da, “vurulduk ey halkım / unutma bizi” gibi söylemler, yüceye uzanan şiiri gölgeleyemedi. Pathos, şiir olmayan bayağı ve narrativ metinlerde gözlendi daha çok. 1960’lardan bu yana yazılagelen şiir çok sesli, çok yönlü olarak “acı”yı içerdi elbette. Çünkü, yaşanan dünyanın şiddeti, dilin basıncı, bireyin toplumsal benliği özne üzerinde “acı”yı başat kıldı. 1970’ler şiirinde “acı”nın dirence dönüştüğü görülebilir. Edip Cansever ile Turgut Uyar’ın “acı”yı benliğin derinlerinden çıkararak nasıl yansıttıklara bakılabilir. Benliğin toplumsal olanı dolayımladığı da bilinir. “Acı”yı ironiye çeviren, acıyla dalgasını geçen Ergin Günçe’nin şiirini; “acı”yı kantarın topuzunu kaçırmadan dengeleyen Ece Ayhan’ın şiirini, “acı” ekseninde okumak mümkündür. Ergin Günçe’nin Türkiye Kadar Bir Çiçek”i acı”ya başkaldırının şiirleriyle doludur. Ergin Günçe, Pathos durumuna düşmeden insanın ‘trajedi’sini başkaldırıya dönüştürür. Zaman zaman da “acı”ya “ironi”yle direnir: “Yusuf’un ütüsüz bir gömleği bizde / Hüseyin yüzümde bir rüzgâr hüzün kaldı / Deniz bir koyu ateşte tutuşup yandı işte” dizeleri yaşanan “acı”nın göstergeleri olur.

“Acı”yı benliklerinden şiirlerinin gövdesine taşıyan Ahmet Telli, Şükrü Erbaş, Akif Kurtuluş, Ali Cengizkan gibi şairler anılmalıdır. Gülten Akın, Ahmet Oktay gibi öncü şairler “acı”yı, “ölüm”le, “intihar”la birleştirerek bir “çağ profili” çizerler. “Acı”yı saplantı hâline getiren, yaşantının uç verdiği yerden değil, yoğun duygu içinden yansıtan Ahmet Erhan’ın şiiri Pathos niteliğiyle belirir. Giderek duygu yüklü şiirlerden “vasat” şiirlere doğru iniş çıkışlarla beliren Ahmet Erhan’ın şiiri, Pathos’tan Bathos’a yuvarlanmasıyla popülerleşmesi eşzamanlıdır.

Orhan Aklaya, şiirin estetik değerinden ödün vermeden, öznenin yaralı bilincini şiirine taşır. Orhan Alkaya’nın şiirleri, dışlanmışlık duygusunu, tarihe ve özneye güven duygusu içinde dile getirir. Onun şiirlerinde, yenilmişlerin tarihi direnç noktası oluşturacak biçimde dile gelir.

Pathos ya da Patetik oluş Ece Ayhan’ın Orta İkiden Ayrılan Çocuklar İçin Şiirler’inde (7) tanımlananın ötesine geçen tarzda dışa vurulur. Öksüzlerin, yetimlerin, masum ya da korumasızların durumu “kara şiirler”de dile getirilir. Acı çeken insanın çığlıkları, sabahlara kadar dövülmüş kadınlar…

Biz tüzüklerle çarpışarak büyüdük kardeşim
Emraz Zühreviye Hastanesi’ne kapatıldı anamız
Adıyla çalışan evmiş Sirkeci kadınlarındandır


Velhasıl onlar vurdu biz büyüdük kardeşim
Babamız dövüldü güllabici odunlarla tımarhanede
Acaba halk nedir diye düşünür arada işittiği

Ezilmiş, dövülmüş kadınlar. Başkaldırıdan uzak, acıyı kabullenmiş kadınlar, çocuklar Ece Ayhan’ın şiirlerinde duygu yoğunluğuyla değil, öznenin içten ama mesafeli duyarlığıyla aktarılır.

Duyguların abartıldığı, aşk izleğinin aşkınlaştırılıp duygusal tonunun arttırıldığı şiirler de yazıldı, yazılıyor. Ne ki, Patetik tonun duygu seli, Bathos’a kaydırıyor metinleri. Bu durumun İroni’sinin yapıldığı metinler (örneğin İzzet Yasar’ın, Tarık Günersel’in metinleri) karşıtlıklar üzerine oluşturulduğu için Pathos ile İroni arasında gidip geliyor ve şiirin sınırsız alanına çağırıyor okuru.

Roman Jacobson şiirde sözcüğün durumunu şöyle tanımlıyor: “Şiirsellikte sözcük, adlandırılan nesnenin basit bir vekili ya da coşku patlaması olarak değil, fakat sözcük olarak duyumsanır. Şiirsellikte, sözcükler ve sözdizimi, anlamlandırma, iç ve dış yapılanma gerçeğinden kayıtsız (ilgisiz) göstergeleri değildirler, ama kendi ağırlıklarına ve kendi değerlerine sahiptirler. (İzleksel düşünce bağlamında) “ (8). Bu sözler bağlamında çağdaş şiirde mağlupların, mağdurların, emekçi sınıf ve kesimlerin, kadınların ve çocukların acılarının dile getirilmesi; sözcüğün ve sözdiziminin “kendi ağırlıkları ve kendi değerleri (plastik ve sesçil değerleri) öne çıkarılarak, yani bir karşı-dil oluşturularak bunun yapılması şairin sorumluluğundadır. İnsanlığın Patetik durumu özneyi yaralı bilinç’e taşımış olabilir. Yaşantının uç verdiği yerden sürece katılan yaralı bilinç içeriği “acı”nın yoğun olarak dile getirilmesine yol açar. Açmaktadır.


Kaynakça :

1. Abdülkadir Budak, Cumhuriyet Kitap, Sayı: 950.
2. Özdemir İnce, Şiir ve Gerçeklik, (s.21), Can Yayınları, 1995
3. Özdemir İnce, Çile Törenleri, (s.33), Varlık Yayınları, 1995
4. Metin Cengiz, Şiir Dil, Şiir Dili, (s.61), Şiirden Yayınları, 2006
5. 20 Yüzyıl Edebiyat Sanatı, (s.14), İmge Kitabevi Yayınları, 1995
6. Nurdan Gürbilek, Mağdurun Dili, (s.59-60), Metis Yayınları, 2008
7. Ece Ayhan, Bütün Yort Savul’lar!, YKY, 2001
8. Roman Jacobson, Sekiz Yazı, Düzlem Yayınları, 1990















Hiç yorum yok: