“Yeni Kantolar”, şiirsel söylem, biçim ve biçem, şiirsel dilin yapısı açısından farklıdır”
Ahmet Ada, 2006 yılında “Kantolar”ı yayımlamıştı. Kendi sözleriyle, “izlenimci bir şiirden, dilin katmanlarına, derinliğine yönelen bir şiir” kurmuştu. Kendisiyle, küçük oylumlu bir yayın organı olan Zaman Dükkânı* için yaptığım ayaküstü söyleşide, “Biçim ve tematik olarak değiştiğini, dolayısıyla bunun şiir diline yansıması olarak da, dilsel bir kırılma yaşadığını” belirtmişti. Ahmet Ada ile yeni yayımlanan “Yeni Kantolar”ı konuştuk.
Mitat ÇELİK
- Yeni Kantolar’da** söyleyiş aramalarının birçoğu görülüyor.Sözcüklerin bilinen anlamlarının dışında kullanılması, eğretileme ve imgelere yol açan alışılmadık, şaşırtıcı sözcük bileşimleri yapılması, çağrışımlı, imge ve anıştırmalı dolaylı söyleyiş, anlamı, anlamlandırmayı genişleten bir yapı kuruyor. Kantolar dönemi şiirlerine özgü bir söyleyiş aramaları değil bu. Öyleyse nedir?
- Haklısınız, Kantolar dönemine özgü bir söyleyiş aramaları değil bu. Gökyüzünün Fıskiyesi, (2003) ile başlayan Denizin Uykusu Üstümde, (2004), Kantolar, (2006), Yeni Kantolar, (2007) ile süren bir söyleyiş arayışıdır. Yeni şiirlerimin ötekilerden farkı, sözcüklere nesnelerin karşılığı olarak değil, başlı başına nesneler gibi yaklaşıp, kendi ses ve anlam değerlerini öteki sözcüklerle kurdukları ilişkide arayan bir tutum içinde yazılmalarıdır. Sözcüklerin imge, çağrışım, anıştırma değerlerine egemen olmak gerekir. Türkçenin söyleyiş özelliklerinin genişletilmesi anlamın çok katmanlı olmasının yolunu açar. Sözcüğün şiirde kullanım değerini arttırmak şairin yeteneğine bağlıdır. İmge, eğretileme, çağrışım, anıştırma, dolaylı söyleyişin temel öğeleridir. Bu öğeler, yaşantı ile kurgusalın sarkacındaki metinlerin anlam boyutunu güçlendiren, estetiksel kılan öğelerdir. Bağıntılar, parça bütün ilişkisi, yapı gibi şiire ait kavramlar ‘bütünlüğü’ işaret eder. Şiir, bütün öğelerinin eşgüdümlü işleyişiyle ortaya çıkar. Şiirsel anlamlandırmayı genişleten şiir dilinin farklı kullanımıdır. Şiir dili ve şiirsel söyleyiş yenilenen bir biçime dönüştükçe, buna bağlı olarak şiirsel anlam da genişler. Yeni Kantolar’da, denilebilirse, söyleyiş aramalarının birçoğunu denedim. Öznenin sesini, iç sesi, çoğul sesi, başkasının sesini, zaman-mekân kaymalarını, geçmiş, bugün, gelecek bağlamı içinde dile getirmeye çalıştım.
-Şiirin toplumsal ilgilerinden koparılarak yazıldığı bir dönemde, kalıplaşmış, yıpratılmış gündelik dili kullanmayıp yeni bir şiir diliyle toplumsal ilgilerin de, doğa, nesne, insan ilişkilerinin de kurulabilmesi, yüz yüze geldiğin sorunsalların aşılmasında ve dile getirilmesinde etkili olmuş görülüyor.Dili önceleyen bu tutum, anlamsal ve sessel olarak kendine gönderen şiire yol açacağına, bireye, ölüm sorunsalına, hüzne, sıkıntıya, kente, denize, doğaya göndermelerle dolu bir şiire yol açıyor. Ne dersininiz?
- Şiir serüvenime bakıldığında, başlangıçtan beri toplumsal ilgileri olan bir şiir yazdığımı görebilirsiniz. Nesnelerin ve olguların içinde olan, içerden bir şiir yazdığım söylenebilir. Nesnelerin ve olguların karşısında estetik ve etik kaygıları öne çıkaran bir tutum içinde oldum hep. Kantolar döneminde, doğa, insan, nesne bütünlüğünü kurarak düalizmin aşılmasına, özne ile nesnenin birliğinin yeniden kurulmasına özen gösterdiğim gözlenebilir. Öte yandan, insanın yüz yüze geldiği ‘benlik krizi’, insanın emeğinin soyut emeğe indirgendiği bugünkü dünyada kaçınılmaz. Benlik krizinin aşılmasında şiir en elverişli konumda göründü bana. Yeni bir şiir diliyle sorunsallaştırdığım özne ile nesnenin birliği, bütünselliği bana özgürlük sorunu gibi göründü hep. Şiirin dili, şiir dili, şiiri kuran, yapan, yazan öznenin dilidir. İletişim dilinden sözdizimi, sözce, anlam, ses yönünden farklıdır.
Nesnelerin dili olamayacağına göre, nesnelerin dili de şair öznenin sözüdür. Sözün, modern şiirin temel koyucu öğesi olduğu bilinmektedir. Sözcükle, gösterdiği nesnesi arasındaki mesafenin açılması tam da şiirin oluştuğu ânı imler. Sözcük bu haldeyken öteki sözcüklerle girdiği ilişkidir şiirin oluşum ânı. Şiirin bütün öğeleri yazınsal bağdaştırmalarla şiirsel anlamı oluşturur.
Yeni Kantolar, bu anlamda, yazınsal bağdaştırmalarla insanın ölüm sorunsalı, varoluş sorunsalı gibi temel sorunsallarını dile getiriyor. Dünyada olmak (ama niçin?), dünyada durmak; bu sorunların kurcalanması başlı başına ontolojiktir. Şair, bunlara yanıt veremez, ama eğretilemeli anlam öbekleriyle başka sorulara yol açabilir. Sözcük yine temel birimdir. Ne ki, dilin, sözcüklerin geleneksel, psikolojik, toplumbilimsel bağlantıları ile gönderdiği varlık arasındaki ilişkinin tam olmadığını göz ardı etmemeliyiz. Sözcükleri, gösterdiği nesneler ile bağlantısını kopararak kullandım Yeni Kantolar’da.
- Şiirlerinizin öznesi birkaç özneden oluşuyor. Öznelerin şiirsel söyleyişleri iç içe. Çok söyleyişli, bilinçdışını da içeren söyleyişler, diyalog dizeleri yeni biçimleri de açığa çıkarıyor, belirginleştiriyor. Şiirlerinizde yeni biçimlere yöneldiğiniz söylenebilir mi?
- Çok katmanlı söyleyişi yakalayabilmek için birkaç öznenin söyleyişlerini iç içe kullandım. Örneğin, annemin ölümünü monolog söyleyişle, zihinsel imgelerle; ölüm-dirim karşıtlığını, bu karşıtlığı göstererek aktarmaya çalıştım. Kazım Koyuncu’nun ölümünü, şarkıcının bizzat söylemiyle şairin söylemini iç içe vererek aktardım. Kevser, Yeni Kantolar’da da söyleyişin yöneldiği kurmaca kişiydi, seslendiğim kişi. Söyleyişlerin monolog düzlemi, öznenin şiirsel söylemiyle örtüştü. Giderek şiirlerin görünmeyen ‘matrislerini’ oluşturan imler oldular.
“Ahmet su ver ölüyorum” (s.21) sözü anneme ait, ölüm ânında söylenmiş sözlerdi. Şiir içinde hayatımla birebir örtüşen söze dönüştü. Kanto IX’da yer alan : “Ne iyi olurdu ölünce de okunmak” (s.23) dizesi zihinsel bir dilektir; “Bir Pars değil miyim kendi kendime ben” (s,63) dizesi öznenin ölüm-dirim sorunsalına bakışını yansıtır.
Şiirlerin farklı öznelerinin iç içe söyleyişleri farklı biçimsel arayışlara yol açtı doğal olarak. Şiiri, içsel bir deneyim alanı olarak ve kültürel bağlamlarını çözerek okumak biçimselliğin fark edilmesine engel değildir.
- Tam da onu soracaktım. Açımlar mısınız bu sözleri? Yeni Kantolar’da nasıl bir şiirin sesi olmayı amaçladınız? Varlığın niçin’liğine bir yanıt bulabildiniz mi?
- Önermelerle yanıt vereyim sorunuza. Bu önermeleri genç şairler de dikkatli okusun isterim: Yeni Kantolar, bu önermelere ne kadar uygun şiirleri içeriyor? Bunu genç şairler kitabı okuyarak çıkarabilir; iyi şiir okurları da tabii..
Nasıl bir şiirin sesi olmalıyız? Kendi sesi olan bir şair olmalıyız. Hem buraya hem de dünyaya ait şiir yazmalıyız. Hem kurmacaya hem gerçekliğe ait bir şiir. Hem tin’e hem us’a ait, hem kendi toprağının sesi, hem başka topraklara açılan bir şiir. Böyle bir şiir mümkün mü? Genel geçer yargıları, genel geçer şiiri atlayıp, kendi doğrultusunda ilerleyen ve şiirin gövdesinde gedikler açan bir şiir. Öncelikle, bu, şairin söylenecek sözünün olmasını gerekli kılar. Mevcut şiirin söz düzenini parçalayacak sözün olması. Yücel Kayıran’ın ifadesiyle, “her şeyden önce, mevcut şiir ortamından farklı bir doluluğa sahip olmak demektir.” Bu doluluğu, kendi yaşantı içeriğimizin ontolojisi olarak anlamak gerekiyor. Yetmedi, kendi bilinç içeriğimizin katmanları olarak anlamak da mümkün. Yaşantı-bilinç içeriğinin bileşeni olarak okumak da.. Doluluk olmadan söyleyecek yeni bir şeyiniz de olmaz.
Varlığımın niçin’liğine bir yanıt vermek değil; varlığımı bir sorunsal olarak görmek, yanıtsız sorunları ele almaktı amacım Yeni Kantolar’da. Ölüm-dirim sorunsalını, özne-nesne bütünlüğünü; gündelik hayatı değil, tinsel hayatı aktarmayı seçtim. Gündelik hayatın sızmalarına da karşı durmadım. Gündelik hayatın sıkıntılı eşiğini aşıp varlığımı sorgulamak, niçin dolayımında kalmak ve nesnelerin basıncından kurtulmak istedim. Bunu gerçekleştirmek sözcüğü bağımsız bir nesne gibi düşünmekten geçti. Sözcüğün bağımsız bir nesne gibi öteki sözcüklerle ilişkilerinin kurulması, soyutlama, dile etkiyen yaşantı ve bilinç içeriği şiirlerin ‘doluluğu’ oldular.
Öte yandan, sorunsalı olan bir şiirdi yapıp kurduğum. Yeni bir şiir diliyle sorunsalımı nasıl ifade edebilirimin kaygısı biçim ve ses arayışlarına yöneltti. Bir ‘inşa’ olan şiir, imgelere boğulmadan nasıl inşa edilecektir? Şairin temel sorusudur bu.Öteden beri mükemmelin peşinde olan bir şair olarak, şiire ait bütün öğelerin eşgüdümü ile gerçekleşen ‘yapı’ mükemmelliği de en çok dikkat ettiğim, kaygılandığım sorundur. Orasından burasından sarkan bir şiir içime sinmez bir türlü. ‘Yapı’nın mükemmel kurulması sorunsalın da mükemmel ifade edilmesi demektir. ‘Yapı’nın çokanlamlı, çokzamanlı olması da, çözümlenmesi gereken çokkatmanlı bir şiirle yüz yüze bırakır okuru. Yeni Kantolar bu niteliktedir.
- Çağdaş şiirin temel sorunsallarından biri de zaman ve mekân algısı.Yeni Kantolar’da da bu temel sorunsal var. Şiirinizin zaman ve mekân algısını siz nasıl aştınız?
- Çizgisel zaman ve mekân algısına bağlı kalmaksızın, belleğin zamanını da şiire dahil ederek sorunsalı aşmaya çalıştığımı söyleyebilirim. Modern şiirde izlekler nasıl iç içe girdiyse, zaman ve mekân da iç içe girmiştir. Nâzım Hikmet’in Saman Sarısı şiiri bunun en somut örneğidir. Şair, geçmiş, şimdi, gelecek bağlamı içinde yaşayan özne değil midir? Şair, dünyayı anlamlandırmaya çalışır. Yeni Kantolar’da, çocukluk, Akdeniz algısı, Mersin, zaman ve mekân boyutuyla, hatta bitki örtüsüyle birlikte ayraca alındı.
Yeni Kantolar’da, zamanın varlığı ya da yokluğunu sorunsal haline getirmedim. Zamanı ve mekânı, hatta tarihi bellek-bilinç düzleminde yaşayan özneyi, son kertede doğaya bulanmış insanı dile getirmeye çalıştım. Eskil deniz ile [“Önüm Fenike denizi” (s.58)] 2006’da çocukların üzerine bombalar yağan Beyrut’u aynı düzlemde buluşturarak ‘nesnel zamana’ karşı koyan bir tutum izledim. Akdeniz mekânını, şimdiki zamanın içinden yeniden kurdum. Sözcükler arasında yeni bağlantılar arayarak tabii.
- Yeniliğe ve deneye açık bir şiir yazıyorsun. Deniz ve Su izleği Yeni Kantolar’ın temel izlekleri. Niçin böyle? “Sürekli yenilenen biçemine” dikkat çekilmiş bir de. Şiirlerinizdeki biçem nasıl ortaya çıktı?
- a) Şiirin arayışlarla genişleyeceği düşüncesi yeniliğe ve deneye açık şiir yazmama yol açıyor. Aslında şiirin dünya şiiriyle, felsefeyle, dilbilimle, toplumbilimle, psikolojiyle ve her düzeyde bilgiyle kuracağı ilişkinin ‘farkında olmak’ gerekiyor bugün. Yaşantı ve bilinç içeriğini şiirsel gerçekliğe dönüştürmek şairin işi. Deniz ve Su izleği, Mersin bana düşleyebileceğim, hayal kurabileceğim sınırsız ütopyalar alanı açtı, açıyor. Mutlu, eşit, adaletin herkes için olduğu bir dünya özlemini, kısaca varılacak hedefi Deniz ve Su izlekleriyle işaretlemeye çalıştım. Mersin, Akdeniz, yol, yolcu imleri, içsel deneyimlerden geçerek bütünleşti Yeni Kantolar’da.
Niçin bu izlekleri seçtiğimin yanıtı yoktur bu şiirlerde. Niçin varolduğumuzun yanıtı var mı? Belki dünyaya, insanlığa doğru yürüyebilmenin nedenidir. Belki emeğin soyut emeğe indirgenmediği bir toplumun özlemidir.
b) Sürekli yenilenen biçeme gelince; biçemin kişiselliğine bağlı olarak açıklanabilir bu. Dünya görüşümün, doğaya, insana yaklaşımın, daha özgürlükçü, daha insancıl değerlerin sözcüsü olmanın sonunda oluşan bir şey biçem. Şiirden başka öteki epistemik bağlarımın genişlemesi ( estetik, fenomenoloji, etik, felsefe, göstergebilim, poetika gibi) biçemi de sürekli genişletiyor. Zorunlu bir eşik bu. Çünkü şiir, öteki disiplinlerden, kültürel girdilerden yalıtılarak sürdürülemez bir döneme girdi. Dünyayı, insanı, yeryüzünü anlama, anlamlandırma olanağı, bilginin içselleştirilip şiirsel gerçekliğe dönüştürülmesiyle mümkün bugün. Politik, etik, estetik, kültürel donanımı olmayan birinin şiirinin anlamlandırma eşiği de olmayacaktır. Şiir artık kültürel girdilerden yalıtık olarak yazılamaz durumdadır. Kültürel bağlamları olan şiirin de biçemi farklı olacaktır. Kantolar’daki biçem Yeni Kantolar’da da yenilenerek sürmektedir. Ayırt edici bir özellik olarak söyleyeyim: Biçemim, şiirlerin salt yapısını değil, içeriğini de belirliyor. Şiiri nasıl biçimlendirdiğimi belirlediği gibi, biçimleneni de belirliyor.
- Yeni Kantolar’da, Kantolar dönemi’nin bazı sorunsallarını ‘dünyada olmak’ bilinciyle işlemişsiniz. Kısaca neydi bu sorunsallar?
- Yeni kitabın temel sorunsalları yaşadığımız sürüce de sorunsal olmaya devam edecek şeylerdir. İnsanın niçin varolduğu, ölümün hiçliği, çözümsüzlüğü gibi sorunsallar, mekân, bellek, zaman üçgeniyle işleniyor. Düşler, bilinçdışı öğeler, çocukluk, bireysel ütopyalar, benlik krizleri, su ve deniz izlekleri, özgürlük isteği, insan kalmak için çalışan insan, hemen hepsi Yeni Kantolar’da ayraca aldığım, son kertede sorunsal olarak gördüğüm şeyler. Çağdaş felsefenin, ontolojinin sorunsallaştırdığı insana ait sorunlar şiirsel gerçekliğe dönüştürüldü bu kitapta. Modern şair için ‘dünyada olmak’, bilginin içsel yaşantı ile sınanmasını, sonra da kültürel bağlamlarının açığa çıkarılmasını, özne nesne ilişkisinin insani boyutunun kavranmasını gerekli kılar.
Kültürel bağlamlar da, göndermeler de şiir diline dönüştüğü noktada, biçem, biçim, yapı, anlam ve ses olarak geri dönüyor.
Mersin, bu güzel Akdeniz kenti, dünyaya doğru yürüdüğüm mekân oldu. Bu mekânda varoluş kaygılarımı Deniz, Su imgeleriyle, ölüm-dirim sorunsalını Pars imgesiyle aktarmaya çalıştım. Işık, gölge imleri ise nesnesinden uzaklaştırılan insanın ‘bütünselliğini’ kuran imler oldular.
Eşitsiz, adaletsiz bir dünyada yaşıyoruz. Yeni Kantolar, yoğun protestosunu, temel değerlerin yok edilişine yöneltiyor.Yoğun protesto derin yapıdadır. Yüzey yapıda tüketilen retoriksel bir şiir değil şiirlerim.
Yeni Kantolar’ın göndermeleri de çok geniş bir yelpaze oluşturuyor: Celâl Soycan, Ayşe Aydoğan, Veysel Erol gibi dostlarımdan anneme, Kazım Koyuncu’ya, Cenk Koyuncu’ya, Azer Yaran’a, Mersin’e, sokaklarında peşimi bırakmayan ölüm duygusuna, büyük dönüşümlere, Metin Cengiz’e, Sina Akyol’a, yalnızlıktan yontulan gündelik hayatıma, imgelem dünyama (iç hayatıma), Ezra Pound’a, Eliot’a, Octavio Paz’a, Rene Char’a, şarkıcı Feyruz’a, Beyrut’lu-Kudüs’lü çocuklara, sıkıdüzen şiirlerin içinden göndermelerle ilerler.
- Şiirlerinizde anlam katmanı denli ses katmanı da fark ediliyor. Dize örgüsündeki sesler (sesli ve sessiz harflerin oluşturduğu müzik) ile tekrarlanan sözcüklerin meydana getirdiği müzik birleşerek armoniye yol açıyor. Ne dersiniz?
- Şiirimin ses katmanına dikkati çektiğiniz için teşekkür ederim. Modern şiir, yazı-şiirdir. Doğaçlama söylenen şiir modern öncesinin şiiridir. Şiir felsefem, ‘şiir yapmak’, ‘şiir yazmak’ olarak özetlenebilir. Şiirlerimin armonisi sıkıdüzen bir çalışmanın sonucudur. Türkçenin ses dizimi gözetilerek oluşturulan bir armoni söz konusudur. Sözcüklerin benzeş ses yapıları, vurgu ve ezgileri bilinçli olarak kullanılarak şiirsel bir ritim oluşturuldu. Sözcük düzeyinden dize düzeyine sıçrayan ses düzeni, düzenli aralıklarla yinelenerek uyumlu sesler oluşturuldu. (Şiirlerime, Sesbilim açısından yapılacak bir çözümleme ses düzenini açığa çıkaracaktır.)
Modern şiir, ölçüye, uyağa yüz vermeyen, ama dizeler arası içsel seslerle, sözcük yinelemeleriyle, dize bölmelerle, harflerin sesleriyle, titreşimli, titreşimsiz ünlüler ya da ünsüzlerle bir ritim düzenini içerir. Bu ritim düzeni düzyazıdan farklı bir sözdizimine yol açar. Kimi zaman kırılarak oluşturulan dizenin ( ki klasik, uyaklı dize değildir) sözdizimi, söylemin biçemi gibi şiire ait öğeler ses ve anlam bütünlüğünü bir yapıya taşırlar. Yeni Kantolar, dilin ses oluşturucu biçimde kullanıldığı sayısız şiirleri içerir. Bir örnek vereyim:
Bakarken bakarken öyle derinden
Öyle kendiliğinden hüzündür baktığı
(s.19)
Yeni Kantolar’da, ses yapısı bakımından sözcük yinelemeleri özel bir yer tutar. Sözcük yinelemeleri, bazen dizelerin başlarında, bazen de dizelerin sonlarında yapılmaktadır. Ünsal Özünlü, ilkini önyinelemeler, ikincisini ardyinelemeler olarak adlandırıyor***: “Şiirde herhangi bir sözcük yinelendiği zaman, o sözcüğün sesleri yinelenmiş olur” diyor. Yeni Kantolar’da su ve deniz ardyinelemeleri, “ Ben, Ben de, Benim “ ya da “Bir” yinelemeleri önyinelemelerdir. Sözdizimi yinelemeleri de değişik anlam ve ses blokları oluşturur.
- Kantolar dönemi şiirlerinizin ‘semiyotik birliğini’ bilinen anlamları dışında kullanılan birkaç sözcük sağlıyor gibi. Siz de ifade ettiniz gerçi, pars, deniz sözcükleri bilinen anlamları aşılarak kullanılıyor ve ‘semiyotik birliği’ bu sözcükler sağlıyor. Bu sözcükler şiirinizin matrisi olabilir mi? Bütün şiirsel yapı bu çerçevede kuruluyor denilebilir mi? Göndermeleri de andınız. Onlar da yapıyı kuran öğeler değil mi?
- Pars, deniz, su sözcükleri neredeyse gösterdikleri nesnelerden kopartılmış durumda. Bu sözcüklere yüklediğim anlamlar farklı. Bu sözcükler birer şiirsel imdir. Bu imler birtakım insani sorunsallara gönderirler sadece. Örneğin Pars, insanın çözümsüz sorunsalı ölüm-dirim sorununa gönderir. Rifaterre bunu “mimetik anlam” olarak adlandırıyor. “Hermeneutik anlam” öteki düzeyi oluşturur. İmler, göndermeler şiirlerimin “semiyotik birliğine”, bir de anlamlandırmaya yönelik bir işlev yüklenirler. Ama şiirimin matrisi bu imler, gönderme işlevi yüklenin sözcükler değil, hermeneutik düzeyde (derin yapıda) oluşan anlamlandırmalardır. Bu anlamlandırmaların neler olduğunu benim söylemem doğru olmaz. İyi şiir okuru bunları sezinler, ortaya çıkarır.
- Çağdaş Türk şiiri ile dünya şiiri bağlamında şiirlerinizi nerede görüyorsunuz?
- Kantolar dönemi şiirlerimi, şiir dilimde kırılmanın gerçekleştiği bir dönem olarak görüyorum. Gündelik dile değil, nice şiir mecrasından sonra şiir diline kavuştum denilebilir. Yeni şiir dilinin, imgelemin imleri, imgeleri olduğunu, bu yüzden anlamın şiirin kendine ve dışa birlikte gönderilebildiğini belirteyim. Şiir dili kendine dönük olduğu denli, iç hayatın dışa dönük imleridir de..Yaratıcı imgelemin sözcüklerle, sözcüklerin öteki sözcüklerle ilişkisi kendine dönük bir dile dönüştü. Bu dil elbette dışa da açık uçlar taşımakta. Şiire ait kültürel alt alan, dile ait öğeler, bilinç ve bilinçdışı, gerçek ve üstgerçek, hepsinin bir yazı-şiirde buluşması Yeni Kantolar’da görülebilir.
Kantolar’ı (2006), Yeni Kantolar’ı (2007) ‘büyük şiir’ doğrultusunda görüyorum. Büyük şiir, sorunsalını getirip koyarken yazınsal olandan ödün vermeyen şiirdir. Büyük şiir, çağının çağdaşı olan, çağının tinselliğini yansıtan, insanın zaman, mekân ve varoluş sorunsallarını “izleksel genişlik ve bütünlük, şiirsel zihniyet ve imge düzeni”(Özdemir İnce, Tabula Rasa, s.22) içinde aktaran şiirlerdir. Büyük şiir, insanın hayatını, tinselliğini, doğa-insan, nesne-insan bütünlüğü içinde kuran ve yazınsal olarak yineden üreten şiirdir. Evrenseldir. İnsanın acılarını, sevinçlerini, hüzünlerini eşgüdümlü imge düzeniyle aktaran, imge düzeniyle yeni, biçimiyle yeni şiirdir.“Yeni Kantolar”, şiirsel söylem, biçim ve biçem, şiirsel dilin yapısı açısından böyledir.
Benim ilk yapıtlarım 1970-1980’lerin ‘dönem ruhuna” bağlı şiirlerdir. Şiir dilimdeki kırılma Gökyüzünün Fıskiyesi ile başladı, Denizin Uykusu Üstümde ile devam etti; Kantolar dönemi (2006-2007), şiir dilimdeki kırılmanın tamamlandığı dönem oldu. Yeni şiirlerim, bugün yazılagelmekte olan Türk şiirinden farklıdır. Bu fark, biçim, biçem, yapı, insanın tinselliğine yaklaşım, izlek genişliği ve imge düzeni farklılığıdır.
* Zaman Dükkânı, Sayı: 2, 2006
** Yeni Kantolar, Ahmet Ada, Şiirden Yayınları, 2007
*** Edebiyatta Dil Kullanımları, Ünsal Özünlü, Multılıngual, 2001
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder