OSİP MANDELŞTAM’A MEKTUP
Mersin, 22 Şubat 2008
Kardeşim Osip Mandelştam,
Bugün şiirlerini okudum. Ormanın, ağacın, kuşun ruhunda dingin sesini duydum.. İki adım ötemde deniz uykudaydı. Sen coşkulu değil ama, dingin, durulmuş, lirik sesinle ruhumu doldurdun. Sesin gecenin müziğiydi. Türkçenin kıvılcımı, tartımı, rengi, kokusu sözcüklerine sinmişti. Şiirlerini Türkçeye çeviren Cevat Çapan ile Seyhan Erözçelik’in arınmış, dupduru Türkçesi imgelerini parlatıyordu. Dilinin metaforları bir düş evreni oluşturuyordu. Metaforlarına dokunabiliyor, şiirsel söyleminin kurucu düzlemlerini görebiliyordum. Çok büyük bir vadinin bir ucundan, kargaların, böceklerin, çekirgelerin, yaprakların, kırlangıçların soluk alışını, seslerini, sessizliklerini duyuyordum. Bir tambur sesine akarken kuş sürüleri.
Şiirine karışan Batyuşkov’un küstahlığı işte: “Saat kaç” diye soruyorlar, “Sonsuzluk” diyor o da.” Sonsuzluk buluşturuyor ikimizi Osip. St.Petersburg’un kışları, Anna Ahmatova’nın karlı, dingin sesi, “Kamen” ile “Tristia”nın çılgın lirizmi buluşturuyor ikimizi.
Osip kardeşim, 1934’te Stalin’le ilgili bir şiirin yüzünden tutuklandığını yazıyor belgelikler. Sonra ‘sürgünler’ gelmiş başına. Ayrılıkların, vedalaşmaların ruhunda yarattığı fırtınaları düşünebiliyorum. 1938’de, üçüncü kez tutuklandıktan sonra neler çektiğin, nasıl öldüğün bilinmiyor. Nadejda şiirlerini ezberlemeseydi yok olup gideceklerdi. Ruhun, Nadejda’nın ruhu acılarla kavrulmuştur, biliyorum, hissediyorum. Karlı kış geceleri ruhum ruhunla buluşuyor. Niçin bu sessizlik? Biz ne yaptık insanlara? Eşitliği, adaleti, özgürlüğü çağırmak mıydı suçun?
“Mutluluğu hesaplamayı sevmiyorum” diyorsun. Ne kadar mutlu olduk ki şu yeryüzünde? Acılar, kardeşlik acıları, yeryüzünde sürdükçe mutluluk yok bize. Gülümsemeyi bile çok görüyorlar. Avluların taş duvarlarından zeki imgelerimiz geri dönüyor.
Osip, kardeşim, ağır ağır yaklaşırken ilkbahar, gecenin bir vakti bu mektubu yazıyorum. Akdeniz’e kıyısı olan Mersin’de. Tam da şiirimin coşkulu lirizmden dingin, sessiz, kadife gibi yumuşak bir lirizme geçişini Kantolar ile Yeni Kantolar’da görüp de kendi kendimi kutlarken. Öte yandan Cevat Çapan ile Seyhan Erözçelik, senin şiirlerini Türkçe söylemekle ne iyi etmişler. Başkasının maskesini takıp onun ağzıyla konuşmak gibi bir şey şiir çevirisi. Seni yetmiş yıl sonra, senin ağzınla Türkçe okumak ne kadar güzel bir şey.
Osip, kardeşim, gecenin laciverdine karışan kalem mürekkebi dağıtıyor. Bunu görüyorum. Uzakta, dünyanın gündüz olan bölgesinde, bir koruda, böğürtlen toplayan çocuğu da görüyorum. Sessiz çocukluğum bu belki belleğimin derinliklerinde. Antakya, İskenderiye gibi Akdeniz kentlerini dolaşan Kavafis geliyor aklıma. Onun çocukluğu, benim çocukluğum, senin çocukluğun, ah o ‘kurt köpeği yüzyıl’da kalıyor. Senin şiirin ruhunun derinliklerini gösteriyor.
Osip, kardeşim, şiir yine bu yüzyılda da şairin duruşuyla, tavrıyla kesişiyor ve anlamlanıyor. Senin şiirin dünya şiirin sesine, dokusuna karışıyor. Yaz olsun da leyleklerin yürüyüşünü görelim. Birbirinin peşi sıra ördeklerin koşuşunu. Dünyamız Osip, sevgisini gösteremeyen insanlarla dolu. Şiirin işi gücü onlara ulaşmak olmalı, değil mi? Şairler arastasında, yaralarını saracağımız, acılarla dolu yaşamlarımıza bakacağımız yerde, ne yazık ki sevmiyoruz birbirimizi Osip. Bu durum, ne kadar tuhaf değil mi?
Sevgili Osip Mandelştam, canım kardeşim, bugün şiir, ‘insanı çoğaltarak’ yeryüzünün sesi oluyor. Bugün şiir, benliğin, kendimle ötekinin arasındaki ilişkinin sesi, duyarlığı oluyor. İnsan ruhunun dibini ve doruğunu gösteren bir şey. Olanakları da genişliyor. Sözcükler, boşluklar, imgeler dünyası, aslında insanı anlamlandırmak, yaşama gücünü dirimsel tutmak için var. Değil mi? Bütün poetik parametreler de insanlık için var. Değil mi? Sen yaşamını vererek ödedin insanlığa borcunu. Bana gelince, başta dünya şiirinin büyük ustaları olmak üzere, senin ve Sergey Yesenin’nin lirik şiirlerine, şair olarak dik duruşuna borçluyum.
Ruhunun güzellikleri şiir yontan ellere yardımcı olsun.
AHMET ADA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder